16 Aralık 2011 Cuma

Ay'ın Nil'deki Yansıması

Bu gün mesajını çaldığımda nefesim kesildi. Sanki boğuluyordum. Ciğerlerimde aniden bir dizi fosfor bombaları infilak etti. Birbiri ardına ardı arkası kesilmez patlamalar. Bir silüet oluştu ciğerlerimin dış duvarlarına sıçrayan kanlardan. Ulak despottu, mesaj despot, ben despot. Sağa bakayım derken yine sana baktım sevgilim. Oysaki soldaki de senden başkası değildi. Sen gidiyorsun nûr ile yemin olsun ki elif tektir sevgilim. Tekdir ile uslandım. Tekbir ile fırladım meydanlara. Takdir ettim o insanları. Garptan kitaplar gelmiş sevgilim. Diyar-ı küfre inat batıdan gelen kitaplar bunlar. Batmak üzre olan geminin son mürettebâtına ithafen. Tekrar yelkenler biçilecek merak etme sevgilim. Güneş her zaman doğudan doğmaz ya. Biliyorum sevgilim sen beni sevmiyorsun. Sevmezsin de zaten. Sevme de zaten. Ben böyle güzelim, sen zaten güzelsin. Arada dışarı çıktığında tebessüm et daha ne isterim.

26 Kasım 2011 Cumartesi

Neler doğardı ?

Gün doğmadan neler doğardı
Umutla bakardık dünyaya
Evet ben de diyorum artık ;
Gün doğmadan neler doğar.

Penceremden içeri dolarken güneş
Görünmüyor aslı
Ancak habercisi
Bir ressamın fırçasından çıkmış gibi bulutlar
En güzel ressamın fırçasından çıkmış bulutlar.

Bir çığlık,
yarıyor tan yerini
Şafak vakti yaklaşıyor,
ben korkuyorum.
Yalnızlık, kimsesizlik..
Hayır değildi bunlar sebebi.
Peki ya neydi sebebi.

Nefes, nefese.
Ben nefes nefese
Koridorlar karanlık,
Ah işte orada
-Lanet olsun çarpık kentleşmeye .!
Binaların arasından doğar ışık.

Gün doğunca söyle: biter mi sensizlik?
Dışarıda insan seli, kendimi kandırmaya
Ve bir o kadar da yalnızlık

Dememeliyim yalnızlık
-ah çok da saçma-, sensizlikti adı.
Etmemeliyim Hakk'a hakaret haşa.

Sensizlikti beni yıpratan.
Gün doğarken tekrar tekrar anlıyor insan
Sensizlikte yoktu konuşulacak lisan..

Ben de bir çentik attım duvara sensiz günler adına:
Ve bir daha..
Ve bir..
Bir daha...

19 Kasım 2011 Cumartesi

Süzümü Ke.. - Bir şey mi dedin ?

.
.
.
+Sen necisin kardeş?
-Anlamadım..
+Siyasi görüşün nedir.?
-Ben İslam kardeşliğini savunuyorum..
+Cemaatçi misin la? HAHA!!
-Ne ala..
+Badem bıyığın niye yo sen amerikan mandacısı !! ?
-Hay..
+Ağlayan adamı dinliyon mu lan? Timsah gözyaşları onlar ?!
-Tamam da .
+CIA ajanı o lan..
-Arkadaşım bi dinler misin?
+Yoksa sen tarikatçılardan mısın?
-Dur an..
+Onlar yobaz olum.. Sapık sapık şeyler yapıyo.
-Ama..
+Teröristler ya, intihar bombacısı hepsi!! Dinin ölçütünü sakallarının boyu sanıyor onlar.
-Saka..
+Aptallar ya.. Ülkemizi yıkıp şeriatı ilan ediceklermiş. Pehh!!
-Şe..
+Sen de mi şeriatçısın la? Hırsızlık yapınca neremi kescen?? HAHA!!
-Bi dinl...
+Bi şey olmaz lan sizden.. Kemalist olucaksın şöyle en adamından!!
-Ama söz..
+O yobazlarla kafa salla sen Allah Allah diye aptal! Devrim yapıcaz olum yakında biticek hepsi!!
-Dev..
+Ampülcü müsün la yoksa.. FEM'e de gidiyodun de mi!! Ee ne zaman veriyolar şifreyi..
-Akp ne ala..
+Tayip satıyo lan vatanı sen hala destekle o şerefsizi.. Solcular olmasa satmıştı olum..
-Sol..
+Adam dediğin CHP'li olur.. Kemalist olur.. Devrimci olur..
-Neyse kardeş yeter bu ka...
+Ne kardeşi lan.. Sizin gibi vatanı satan(!), şeriaatçı(!) şerefsizlerle ne kardeşi olucam benn!!
-Beni anlamanı zaten belemiyordum..

Beni okuyucularım anladı.. Bu kadarı kâfii..

İstasyona Geç Kalanın Dramı

.'12'.
9 \| 3 İstasyona Geç Kala(')nın Dramı
'. 6 . '

12.00'da başlar yolculuğun.. biri düşünür seni ergen zihniyetiyle .d koyarak sonuna..
ve sen de düşünürsün; yolculuğu, trenini, seni nereye götüreceğini heyecan basar. Durum azıcık farklıdır. Yolculu 11.55'te başlar senin için.

11.55
Kalkmıştır herkes. Yeni uyanmış halleri; mahmur uykulu gözler, ama bilinçli uykudan önce düşündüklerini hatırlar.Ve kalkar gider yüzünü yıkamaya..

11.56
Şimdi tuvalete gitme istemektedirler. Kıçlarını kaşıyarak alırlar yollarını. Biraz da gerilerek yürürler. Zamanlarının az olduğunu bilirler. Değerlendirmek zorundadırlar her saniyeyi sanki değersizmişçesine.. Ardından yüzlerini yıkadılar onlar, kahvaltılarını yaptılar.

11.57
Dolaplarına bakarlar. En güzel kıyafetlerini giyme isterler böyle bir şeye asla gere yokken.. En güzel kokularını sıkarlar.. Saçlarıyla oynarlar, güzel şekil vermek isterler..

11.58
Yola koyulmak için hazırlıkları tamamdır. İçlerinden şöyle şeyler geçer zaman zaman:
"Sonunu bilmiyorum ki neden bu kadar heyecanlanayım?!"
"Ya yolculukta başıma bir şey gelirse?"
"Gittiğim yerde dışlanırsam , hor görürlerse beni ?"

Ben yeni uyandım o sırada.. Saate baktım yapacak çok iş vardı. Öyle ya çoktan yola çıkmışlardı diğerleri..
Koşa koşa tuvalete gittim yüzümü yıkadım aynaya bile bakmadan, hemen üzerimi giyinmeye başladım.. Elime ne geçerse hemen giydim ne olduğuna bakmadan. Parmaklarımla saçlarımı karıştırdım. Yağlıymış amma biraz..

11.59
Onlar istasyona ulaşmıştır şimdiden. İşlemleri hallediyorlardır. Geçerken güvenlikçi adamın gözlerinin içine böm böm bakarlar. Sıkılgan tavırlar. Ben bilirim onları içini.. İçlerinde patlayacaktır yürekleri..

Ben aceleyle giydim ayakkabılarımı. Ucunu vurdum yere iyi otursun diye tak takk!!.. Koşmaya başlamıştım artık. Ah nasıl unuturdum alarm kurmayı.. Ne de önemliydi benim için bu yolculuk. Bambaşka bir hayata taşıyacaktı beni. Ben düşünmedim diğerleri gibi sonunu. Alt üst olsa da dünyam altının üstünden daha kötü olacağını bilemezdim.. Koşmaktan yoruldum, hızlı yürüyerek devam edebilirdim yoluma.. Düşünmüyordum yürürken çevreme bakınmıyordum.

12.00
An geldi onlar için istasyonda bekleme vakti. Klasik saat vardı istasyonda.. Biri düşündü "neden dijital saat koymazlar ki. Geri kafalılar!" Sonra herkesin düşünmekten sustuğunu fark etti.. Sonra saatin sesini duymaya başladı
Tık..

Ben var gücümle yürüyordum, nefesim artık çok hızlanmıştı. Sadece yetişip yetişemeyeceğimi düşünüyordum.

Tık..
İstasyonda susuyordu herkes.. Düşünüyorlardı merakla, umutla.. Üçer beşer saniyeli hayaller kuruyorlardı.
Ev. İş. Sevgili. Eş. Mutlu bir hayat. Yatırım olanağı. Saygınlık...

Tık..

İstasyondaydım artık. Turnikelere takıldı montum. Vay be mont bile giymişim. Güvenlikçiyle göz göze geldim. Mutlu bir tebessümle günaydın demiştim. Neden ben de bilmiyordum..

Tık..
Trenlerini gördüler uzaktan. Heyecanlıydılar doğal olarak.. Ismarlaşmak için kimseleri yoktu. Böyle yolculuklara yalnız mı çıkılırdı acaba?

Tık..
Tren gelmişti ben geldiğimde. Düşünmeden binmem gereken yere yöneldim. Gözlerinden okunuyordu diğerlerinin heyecanı..

Yeniye başladı yolculuk, farklıya, diğere..
Eskiden olmayana, bambaşkaya..
Yolculuk başlamıştı..

Merak ettiğim bir şey var.. Sizin treniniz nedir acaba ?..

Timsali Timsahlar

Bunlar devlet meseleleri öyle uluorta yerde konuşulmaz. Az gel otur şöyle. Şimdi sakin ol ve yavaşça bırak o fareyi elinden çünkü ciddiyet ve maduriyet ister devlet meseleleri bazende sağduriyet. Devlet meselelerini barettalardan mermerlere çınlayan leşler çözer. Silahlar çekilir, mâkuller vurulur. Makuller kahraman olur. Sağlar katildir aksini idda edende katildir! Oysa katillerin kahramanlardan tek farkı birkaç saniye hızlı davranmalarıdır. Katillerde öldürülür hemde masumlarla beraber bir siyonist ayininde bir sağdan bir de soldan kena(n)dan köşeden. Siyonistlerde asılırlar (b)asılırlar (k)asılırlar. Aradan bir kahkaha yükselir sonra ona bir çığlık eşlik eder, birbirine karışır sesler, mevcut kaosu desteklercesine. Zalimin zulmü tecelli edince kapitalizmin neşesi yerine gelir, yine birilerinin ceplerine paralar girer ve masumların göz yaşları zalimleri boğar! Silahlar çekilir vuruşulur ve kısır döngü yeni doğurur, bir insan posasını yoğurur.

Söylesene sevgilim ne yapalım bunlara? Susma öyle seninde bir dünya görüşün olsun, dünya görüşün bir olsun. Konuşki göbeğini kaşıyan bidon kafalı daha sitokholmü bile doğru düzgün yazamayan sitokholm sendromlu aptal halkımız azcık aydınlansın devrimin nuruyla. Önce böyle konuşalım konuşalım sonra ironi yaptım diyelim sevgilim. Ha pardon sevgilim sen bu konulardan hoşlanmıyordun değil mi? Seni de biraz baydım galiba istemeden de olsa eee seninde artık dip boyan gelmiştir falan birde dip boyası hiç gelmeyecek olan kafasıderisizler varki sevgilim onları düşünmeden edemiyorum niye meçhul failler faul yaparlar ki Polonyalarda? Ben kafa derisinin yüzülmüşünü severim sevgilim yahudi kafa derisi yüzülmüşü. Fosfor bombalarının ciğerimdeki açtığı gedikleri gıdıklar belki.

12 Kasım 2011 Cumartesi

Şair Ruhlu Adam

Şair ruhlu adam..
Şair ruhlu adam şiir yazmalı..

Şair ruhlu adam şiir yazmalı aşk üzerine..



Aşık olmalı önce..

...

Ne beşeri aşk mı dediniz ?. Ergen gibi gülerim size, yapmayın..



Neye yazacaksa şiirini ona aşık olmalı

Sis üzerine şiir yazacaksa mesela
Sisin arkasındaki bilinmezliğe aşık olmalı..

Bir ağaca yazacaksa küçücük tohuma kadar sığdırabilmeli aşkını..



Şairin de derdi çok.

Ya uykudan önce gelir aklına bir şeyler.. Ya da yolda yürürken mırıldanır.

Parlayan ekranın karşısında.. Tıkır tıkır.... Cıkk.. Olmaz öyle.

Boş bir kağıt.. Kalem. Kağıda bakınca gidiyor yine herşey.. Bomboş, berrak, kusursuz kağıt..

Bozmayalım manzarayı. Aklına geldikçe not eder şair ruhlu adam şiirlerini..



İlham da alır belki bilinmez.. 70'lerden 80'lerden bir dergi açar, okur..

Düşünür biraz.. Merak da eder açıkçası.. Nedir bu gizli olan -herşeyi değiştiren- ..



Bakar yine ekrana boş boş.. :



soğuk, çok soğuk

bu rüzgarlardan mıdır acaba parmak uçlarımın donması..



Hayır! Hayır getirmek istemiyorum aklıma

sensizlik.. evet nedeniydi bütün bu olanların



istemiyorum bu eldivenleri.. senin ellerin ısıtırdı ellerimi.

istemiyorum kaşkol falan.. sarılabilirdik birbirimize sıkıca.

ama kalbim üşüyor yine.. sensizlik.. ahh..

.

.

.



Bu kadardı şair ruhlu adamın ekran başında aklına gelenler..

Aşık mıydı ne ? Ah o liseli var ya.. Düşündü yine, kafasında dolanıyordu fikirler..

Belki de fikir adamı olmalıydı



Ama bu adı sevmişti:



Şair Ruhlu Adam !!..

19 Eylül 2011 Pazartesi

Saded Harici

Birazdan sizlere hüzünlü şeylerden bahsedeceğim. Hayır, 90'lardan değil. 90'lardan bahsedecek olsam daha noktayı koymadan yerimden fırlar, evdeki yoğurt kaplarından, otuzluk yumurta kartonlarından ve çamaşır suyundan zaman makinesi yapmaya niyetlenirim, uğraşırım, yapamam. Hem zaman makineleri de hüzünlüdür. Çünkü bu çeşit makinelere tel lazım. Hem de öyle bildiğin tellerden de değil. Hesap et, Telli Baba teli gibi bir tel lazım. Ancak o zaman 90'ların ışıklarını ve seslerini yeniden tadabiliriz. 90'lar deyince aklıma geldi. Her şeyi kuyruğundan yakaladığım gibi o alacakaranlık on yılı da kuyruğundan yakaladım, kuyruğu elimde kaldı. Şimdi o kuyruğa kasetler falan astım boynum da gezdiriyorum. Bir de Barış Manço var tabii. Var tabii.

15 Eylül 2011 Perşembe

Helva Deklarasyonu

Sözüm bütün ölüleredir! Her gün helva yiyoruz evet.

Giyotinin pasından korkan hipokondrili idamlık
Üzülmemelidir, Mona Lisa tetanoz olamaz

Parçalar

-Çok korkuyorum ilkokul öğretmenimin tayini çıkacak diye. Öğretmenim, kafamda mektubu hazır olan üç kişiden biri.

-Bir saatçi düşünün. Eski zamanlarda bir saatçi dükkanı açmış. Zaman yeniye varınca geçinememiş olacak ki fotokopi çekmeye de başlamış. Gün günümüz olmuş. Dükkan aynı. Değişen sadece saatçi. Saatçi. Şiirî bir anadolu esnafı. Dükkanına girin, güzelinden selam verin ve makinenin ısınmasını bekleyin. Bu sürede zaman yolculuğu yapabilirsiniz.

-

14 Eylül 2011 Çarşamba

Ben Anlatınca Şey Olmuyor Da Bizim Bir Arkadaş Var

"...Bir ülkede yaşıyoruz..." çıkış noktası.
Belki bir parça gülümseme belki biraz absürtlük de varış noktası -saçmalık diyeceğime absürtlük diyerek çok absürt hareket ettim ve bunu size açıkça söylemem gerçekten çok saçma!-.

Sanat damarları sistem tarafından tıkanan gençlerin sanat diyerek devasa bir açlıkla klasik gitarlara, fotoğraf makinelerine ya da blog sitelerine sarıldığı bir ülkede yaşıyoruz.

10 Eylül 2011 Cumartesi

The Door Is A War*


You are concept and your hands concept,
And the fight concept the knife concept.
You and I, you with I, help can I?
Oh no poor man, don't cry my little Jedi.

A bird loves third rain, it is apologize,
No money, no love, no mind, only rice.
It is a promise, the life is, just, sometimes
A humor, a ironi, a lemonade with some ice.

Congratulations, you war!
You are talking, closing one door and two door
Three door. get out! stop! you are going really...
Your going is anti-core.










*Madem İstasyona5Kala bir nevi okuldur, okuldaysa bazen bir şeyler denemek lazım gelir, dedim, İngilizce şiir yazmayı denedim, yazması keyifli oldu. Search-i lisan ettiysek affola.


9 Eylül 2011 Cuma

Halet-i Ruhiyemin Ruh Hali

Şiir uğrar adama
Şiir uğrar odama
Şiir uğrar adama

Karanlığı severken -çok sıradanca-
Başka boyutlardan misafir kabul etmiyorum
İş böyleyken titreyen o ekranda
Ta cesaretimi korkutur unutulmuş bir cenin
Yine aynı mağrur cenin
Bilemezsin hangi takıntısıyla
Fayans çizgilerine basmaktan çocukça korkmakta.
............................
Sessizlik sessiz ses
............................
Yine ayrı başka beyaz bir kapı arkasında
Ölebilir yalnız cenin
Ölmelidir belki
Annesini şahit yazar ölümüne bir Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi
Öğretmeni.

Şahit olduğum geceleri
Kurtarışlarımın sonu hazin
Dört yıl falan önce günlüğüme yazdığım gibi
Sevgili günlük, bugün yine...
İlkti
Tekti
Ne de olsa ödevdi!

Uyu uyan
Eşittir
Öl diril
Uyuyup uyanman
Ne fettan ne haşin
-Seçimlere büyük saygı duyuyorum-
Hayal ile hayatı yani
Hayali hayat, hayatı hayal
Hayali hayal, hayatı hayat kılmak.
-En az birisi olmak üzere-
Seç!
Olmadı yazı tura at.

Uyandım sonra
Hepsi dilimde pas tutmuş
İçimde büyüyenlerin

Abicim heyhat!
Saniyeyi gün değiştikçe daha küçük
Bir sayıya bölüyorum
Hepimizin sonu salise.
Hayal gücüm de bu kadar
Deniyorum fakat
En fazla yüz yaşımı görüyorum.

6 Eylül 2011 Salı

Hay Ağzına Tüküreyim

"Liseli aşıklar gibi" klişesiyle beni küçümseyemezsiniz artık çünkü ben cumhuriyet altınının yedi yüz on bir lira olduğu şu günde rejimin değerinin ne kadar olduğunu sorgulayacak kadar büyüdüm. Subliminal mesajları etkisiz kaldığından mı bilmem artık demogojiyle kafamızı karıştıramaz oldular. Oh oldular. Ama benim bundan ders almam gerekirken hâlâ on sekiz bin alemi yaftalıyasım var ve bir o kadar da etiketim. Eğer bizim literatürümüzde yobazlık olsaydı fotoğraf çekinirken biz de üç yüz otuz üç derdik ki zaten altı yüz altmış altı'ya da meyletmedik. Bir gün tüm İsrail bebeklerinin ağzına tüküreceğim ki bize çeksinler de Filistin'e çektirmesinler. Alem-i sanalda klavye delikanlılığı yapanların da ağzına tüküreceğim ki klavyesinden çıkanları gözleri görsün...
...since 571!

Güzelle Bal Yemem

"Liseli aşıklar gibi" klişesiyle beni küçümseyemezsiniz çünkü ben cumhuriyet altınının yedi yüz on bir lira olduğu şu günde rejimin değerinin ne kadar olduğunu sorgulayacak kadar büyüdüm. Subliminal mesajları etkisiz kaldığından mı bilmem artık demogojiyle kafamızı karıştıramaz oldular. Oh oldular. Ama benim bundan ders almam gerekirken hâlâ on sekiz bin alemi yaftalayasım var ve bir o kadar da etiketim. Eğer bizim literatürümüzde yobazlık olsaydı fotoğraf çekinirken biz de üç yüz otuz üç derdik ki zaten altı yüz altmış altı'ya da meyletmedik. Bir gün tüm İsrail bebeklerinin ağzına tüküreceğim ki bize çeksinler de Filistin'e çektirmesinler. Alem-i sanalda klavye delikanlılığı yapanların da ağzına tüküreceğim ki klavyesinden çıkanları gözleri görsün...
...since 571!

Adsız

Gecikmiş bir güneşin ışığıyla yazıyorum bu yazıyı...
İçim buruk.
Mürekkep lekeleri yok, yanlış yazınca telaş yok...
İşim kolay.
Gün geçtikçe biraz daha sıradanlaşıyorum. İzlediğim filmlerde, başrol değil de silik tipler daha yakın daha tanıdık. -Arkadaşlarımla esrarengiz bir kampa gitsem ilk ben ölürüm.- Çocukluğumuzdaki kadar renkli, kargaşalı olmasa da hala hayal kurabilsek yeter aslında.








Siz bana kısaca 'körler çarşısındaki aynacı' diyebilirsiniz.


31 Ağustos 2011 Çarşamba

BİR BİLSEM

bugün size kafiyeli cümleler kuramayacağım.size yazımda öğüt de veremeyeceğim.hatta sizin parçanın içine sakladığım gizli ve derin anlamları bulmanız için yırtınmanızı da sağlamayacağım.ben bu gün pek bir şey yaptırmayacağım size ben de yapmayacağım.sadece yazacağım.klavyeyle.çünkü kağıt ve kalemi elime aldığım zaman içimdekiler satırlara dökülmüyor.ama şimdi sadece bilgisayarın ışığı ve klavyemin sesiyle huzur buluyorum.kafamdaki düşünceler akıp gidiyor..uyumak istiyorum uykum gelsin istiyorum ama gözlerimde tek bir damla uyku yok.yaramaz çocuk gibi çevreme bakınıyorum..ama oyalanacak bir şey de yok.ben yazıyorum size.okuyun diye.laf kalabalığı yapıyorum;çok görünsün diye.ve şuan gerçekten saçmalıyorum ve itiraf ediyorum canım sıkkın nasıl kafamı dağıtacağı bilmiyorum.yardım edin dostlar..

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Yalnızlık

Çaresiz bir yalnızlıktı benimkisi.
Yalnızlığın çaresi var mıydı ki sanki?
Sahi, yalnızlığa çare bulunmuş mudur ki?
"Her şeyin çaresi vardır." diyenler,
Yalnızlığı tatmış mıydı bir gün dahi?

26 Ağustos 2011 Cuma

Hayat Yaşanılasıdır

Hayat monoton, sıradan, tekdüze...Sen ne kadar gülsen de, bir siyah beyaz fotoğraf kadar renksiz ve hüzünlü.Belkide siyah beyaz fotoğraflar sadece bana kasvetli gelir, bilmiyorum...Hayat birbirine yaslanmış en fazla iki kattan oluşan evlerin aralarındaki daracık sokaklarda sabahtan akşama kadar oynayan çocuklara eğlenceli.Yine o dar sokaklarda sahurlara kadar demli çaylarıyla sohbetin belini kıran insanlara güzel.Hayat ayda bir köyden babasıyla şehre geldiğinde horoz şekeri aldıran çocuğa tatlı.Hayat sabahtan akşama kadar ailesinin rızkını kazanmak için sıcağın alnında çalışana yaşanılası.Çocuğunun cinsiyetini öğrenmek için ultrason sonucunu bekleyene heyacanlı.Eğer o siyah beyaz efekti hayatınızdan kaldırmak istiyorsanız gülümsemeniz yetmez; çünkü hayat başkalarını gülülümsetebilene renkli.

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Hepsi Bu

Bugün ben alnımı yardım ya da alnım kendi yarıldı,  korkarım bunu asla bilemeyeceğiz. Sonra alnıma dikiş attılar. Özetle bugün, bir yaz günü en güzel şekilde nasıl geçirilebilir sorusuna tatmin edici cevaplar verdim.

Özendiğim bir insan kümesi var, böyle yaralanma, düşme; kan, yara, çizik olaylarını çok normal karşılayan insanlar. Ne zaman böyle bir insan görsem hiçbir şey demedim fakat şimdi diyorum ki: gerçekten kocaman zamanları olmuş. Ben yaralandım ya bugün bu bana ancak bir dahaki senede "seneye de giyersin" denilerek alınabilecek bir gömlek kadar büyük geldi. Halbuki ufacık bir şey, cidden, fakat; hani yıllarca ciğerleriyle dost bir adam bir gün sigaraya başlar, durumu hiç de iç açıcı olmayan bir durumdur ama adam sevinçlidir, böyle mutluluk dese abartı sevinç dese tam oturmuyor kıvamında bir duygu olur ya içinde, bende de öyle bir şey var. Alnım yarıldığı için, dikiş atıldığı için, pansuman yapılacağı için, dikişler alınacağı için ve bu süreçte acılar ve ağrılar az da olsa olacağı için o bahsettiğim tatlı duygu var içimde. Yanılmıyorsam Dostoyevski, Yeraltından Notlar'ında buna yakın bir şeyden bahsediyordu: kendi hastalıklarıyla övünmek. Fakat tam da bilemiyorum o kitabı hiç bitiremedim. Ne bileyim, daha beni arı sokmadı, serum desen iki oldu, işte bir de dikiş var, iğneler oldu biraz yine ama söylemek istediğim, canım çekmiyor değil bunları. Hani bu kadar ter döküyorum burada da bağlamak istediğim yer şu: hakikaten zamanım olmamış.
Bu yaşa gelene kadar düşünecek çok zamanım oldu. Evet, fakat bunu bir övünç öğesi olarak söylemiyorum. Düşündüm dediysem tefekkür ettim demedim. Hayır, neyi düşündüm diye düşünüyorum, bak yine düşünüyorum. Ayrıca ben çok değiştim okuyucu. Çok yani, miktar olarak. Hani bir söz vardır değişimle ilgili bilir misin? Evet evet o / Neyse boş ver ben de unuttum.
Kusura bakma bu arada ben amatör bir egoist gibi boyuna kendimden bahsediyorum fakat burası benim dünyam, karşımda kimse yok, okur denen bir duvara anlatıyorum ben bunları diye varsayıyorum. Sen sakın alınma okuyucu, sen duvar değilsin ama ben varsayım yaparım. Ve ben seni rahatsız etmek de istemem. Eğer rahatsız olduysan -sebebi önemsiz- bu yazıyı okumayı burada kes, yazının başına dön, üç cümle oku ve bittiğini varsay -bu tekniği tüm yazılarımda kullanabilirsin-. Evet kendimden bahsetmek diyordum fakat ben okur tanımını yaparken, yazar tanımını yapmadım. Yazar nedir? Yazar, 'duvarların dili olsa da konuşsa' duasının kabulünden sonra dillenen duvarların kendi kendine konuşmalarını havada taşıyan hava zerreleridir. Hatta ek iş olarak da dillenen duvarların ses yansıtıcılığını yaparlar, kah duvar olarak, kah duvar olmayarak, tek fark, onlar dilsizdirler. Neyse hani bahsetmek kendimden yeniyetmebiregoistmişçesinefilan... İnsan, sevdiğinden başkasına neden kendinden bahsetmek ister ki, değil mi? Neden kendimden bahsetmek mi? Sebebi belli olmuyor mu? Burada bir adam, Raif Bey'ce ölmek istemiyor, hepsi bu.

Böyleyken böyle aziz okuyucu. Anna'ya ayıp ederek esirgeyen ve bağışlayan Rabbin adıyla başlayamadık yazıya. Ama Anna adına Rabbimden, esirgeyen ve bağışlayan Rabbimden, isyan ettirecek acıları def, terakki ettirecek acıları gergef etmesini istiyorum. İsteyen buyursun.

" O Gün .. "


Biliyorum.. Birgün karşılaşacağız yine.. Sen gözlerini kaçıracaksın suçlu suçlu.. Ben yüzüne bakacağım yılların özlemiyle. Belki selam vereceksin. Nerde ne yaptıgımı , senden kalan yaraların iyileşip iyileşmediğini merak edeceksin .. Pişmanlıklar , yaşanmamışlıklar , yaşanmaya cesaret edilememiş , fırsat bile verilmemiş duygularını hatırlayacaksın.. “ Keşke “ diyeceksin benim şuan dediğim gibi .. “ Keşke zamanı geri alabilsek ..” Ama öyle bir şansının olmadığını bileceksin.. Çünkü zaman geçtikten sonra anlarmış ya insan elindekilerin kıymetini.. Sende o zaman anlayacaksın işte..
Belki diyorum işte. İçimde hep bir umut... Seninle tekrar karşılaşmanın umudu... Karşılaştığımızda sana söyleceğim o iki çift lafın umudu. Ne güzel söylerdin “ Eğer gerçekten seviyorsak Allah seni çıkarır karşıma “ diye. İnşallah diyorum şimdi o günü görmek için. İnşallah çıkarsın karşıma...

14 Ağustos 2011 Pazar

Hiç Gerek Yok

Bir kuş kanadında
Nasa üs kurmuş olabilir
Günümüzde
Menümüze sofra kurmuş olabilir
Bir renkli cazibeli ayçoktatlı zehir
Ağızınız sulandı.

Ve hayat güzeldir.

Hayır sen evet sen hayır
Bulamadığın damar borç ister
Bir işçi yere çay döker ve
Köpüklü kahveler
Onun sesi bunun sesidir
Aziz-i mir'im

Hayat güzeldir.

Çingene güzel güler heyete
Keder et de
Acılar yanana kadar kül olsun
Deme öyle yine de sen
Bak evlat nasihat istersen:

Hayat güzeldir.

Nerede o eski molozlar
Ulan demagoji desen bu ne müsemmalık
İsmiyle cismiyle kime yakın
Ona uzak
Bebeklerin parmakları kenet kenet

Hayat güzeldir.

Kalp kalbe kalb kalpe
Dema öyle dema
Sen bi goji bana ben kap gel
Bilirsin
Altı yüz altmış altının da avradını
Tembihle de bize kulak bildirsin
Bak dostum enstitüden fayda beklersen:

Hayat cidden güzeldir.

13 Ağustos 2011 Cumartesi

Tilki-Kürkçü Hesabı

Yalvarmayacaksın kimseye.
"Ne olur gitme" demeyeceksin mesela.
Eğer gitmek istiyorsa bırak gitsin.
Hatta bırakmakla da kalma!
"Defol git" de mesela.
Gidecektir...
Ama emin ol geri gelecektir.
Çünkü;
İnsanlar sevgi gördüğü kişileri terkeder hep.
Ama dönüp dolaşacağı yer yine onların yanıdır.

Çünkü insanlar, tükürdüklerini yalamayı hep sevmişlerdir...

12 Ağustos 2011 Cuma

.

Birileri vardı hayatımda.
Gölge gibiydi bazıları...
Benim için vardılar, onlar için yoktum.
İzleri vardı ama kendileri yoktu...

Değerlerime...

Hayatıma giren her insanı sevdim ben.
Kimi sevgilim oldu, kimi arkadaşım, kimi dostum...
Kimi annemdi, kimi babam.
Ama bazıları oldu ki;
Canımdan çok sevdim onları.
Bir gün beni bırakıp gidecekler diye ödüm kopardı.
Onların yokluğunda benim de yok olacağımı bilirdim...

Gidenler çok oldu hayatımdan.
Hepsini de severdim.
Ama bazıları vardı ki;
Onlar gittikçe ben bittim,
Ben kahroldum, ben yıprandım, ben tükendim...

Kalanlar da vardı hayatımda.
Ama bazıları öyleydi ki;
Ben git desem de gitmediler...
Hep sevdiler beni;
Benim onları sevdiğim gibi...
Onların beni hiç bırakmayacaklarını bilirdim.
Ben var oldukça yok olmayacaktı onlar!
Ben yok olmaya başladıkça onlar var edecekti beni.

İşte o bazıları,
Hayatımda hep kalacak olanlar;
Sizler iyi ki varsınız!
Ve siz yok olmadıkça
Ben hep var olacağım.

Hepinizi çok seviyorum...

Eski Sevgiliye Mektuplar-II

İnsan bir kere sevince bir daha sevmeye korkuyor, istiyor gerçekten çok istiyor; sevmeyi, yine sevilmeyi… Fakat korkuyor. Yine köpek gibi sevip it gibi hor görülmekten çok korkuyor!

Ahh, beni anlayabilseniz keşke. Sizleri neden sevemediğimi... Hak etmediğiniz için değil de korktuğum için sevemediğimi görebilseniz. Ben bir kere sevdim, çok sevdim… Köpek gibi sevdim… O kadar güzeldi ki sevmek ve hatta sevilmek… Daha doğrusu sevildiğini zannetmek… Ve o kadar da acıydı ki o gittikten sonra aslında hayatın o kadar da güzel olmadığını görmek… Kendini kaybetmek… Ve artık ruhumda kendimden tek iz olmayışı… İçimin hep onla dolması… Artık ben diye bir şeyin kalmaması! Daha sonra tekrar kendimi bulma çabaları… Ne kadar uğraşırsam uğraşayım onu içimden atamayışım… Seneler geçmesine rağmen hala onu yaşatmam… Kimi zaman gerçekten ben, kimi zamansa sadece onun eseri olmam...

Bu yüzden kızmayın bana sizi sevmiyorum diye! Gücenmeyin. Sevmiyor değil, sevemiyorum! Onu o kadar çok sevmişim ki içimde başkasına verilebilecek sevgi kalmamış! O kadar çok korkmuşum ki sevmekten; sevmeye cesaretim kalmamış!...

Eski Sevgiliye Mektuplar-I

Ne arkadaş, ne dost, ne sevgili… Ne çektiğim sigara, ne içtiğim kadeh. Fayda etmedi hiçbir zaman içimdeki boşluğu doldurmaya. Her yolu denedim inan hayatımdan çıktığından beri. Ben çare aradıkça daha da büyüdü sanki. Seni hayatımdan, kalbimden sökmem için birçok sebep var… Ama anlayamadığım, hala kendimi sorguladığım tek şey var senle ilgili… Neden? Neden bu kadar çok sevdim seni? Ne farkın vardı da bu kadar tutuldu kalbim, ruhum sana? Yıllar geçmesine rağmen her sabah uyandığımda neden ilk sen geliyorsun aklıma? Nedir seni bana unutturmayan şey! Aşk mı? Ah hayır. Aşktan da öte olmalı benimkisi! Aşk; benim hissettiklerimin, yaşadıklarımın yanında çok basit kalmıyor mu? Görmeden, sesini duymadan, varlığından bir haber geçen onca sene… Aşk için biraz fazla değil mi bunlar? Elimde tek bir fotoğrafınla seni yaşatmam aşktan da fazlası değil mi? Beynimde kalan birkaç anıyla ruhumda hala seni yaşatmam aşka ağır gelmez mi?

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Vakit Cuma Üstüm Yağmur

Rabbim zikrettiğim duaları
daha makbul anlara saklıyorum
yağmur vakti
cuma sonrası
yahut bir cuma vakti yağmur altında

nereden gireceğimi nereye varacağımı
hiç bilmiyorum

biz zulüm görmedik ki adamakıllı
beddua etmeye yüzümüz olsun
biz çoğu zaman susanlardan
belki zalimlerdeniz

zalime dua
kavlime beddua yakışmaz 

egoist kalmayayım diye
yalvarsaydım şimdi yahut
bir cuma vakti yağmur altında
uzun lafın kısası Rabbim
bütün egoistler bana uzak
sana yakın olsunlar
çünkü mütevazıların şehrinde
mantıken de egoist kalınmaz

Rabbim senden
minimum kimseye muhtaç olmayacak kadar
maksimum zekat verme sınırında
rızık istiyorum
fazlası kapitalist ediyormuş adamı
çokları paraya tapıyorlar
görüyorum

Rabbim insanlar senden başkalarına güveniyorlar
güvendikleri dağlara -özür dilerim-
güvendikleri taşlara
karlar yağsın
sonra güneş açsın
ve bu milyonlarca yıl sürsün
insanlar görsün
yıkılışlarını da
kumdan kalelerinin

Rabbim insanlar hiç de uyumuyorlar
herkes gayet uyanık
uyku sersemliği falan da yok
heyhat
çıkarlarını uykuya tutturuyorlar.

7 Ağustos 2011 Pazar

Yok

Yine oldu gece bitti gün , yine sensiz, yine sessiz..Evet sen yoksun hayatımda olman da gereksiz. Oldun da ne oldu sanki ? Yine dertsiz, yine tasasız..Sadece etrafıma gülücükler saçıyordum. Hayatı daha çok seviyordum sen olduğun için. Ve beklemek yoktu. Gelmiştin..Geç de olsa gelmiştin . Sen kırık kalplerin mimarı , sen asla geri dönmeyecek gemilerin kaptanı , masallardan düşen üç elma , harflerimdeki kelime , kelimelerimdeki cümle , cümlelerimdeki eserdin.Nefeslerimi daha anlamlı alıyordum her geçen gün.Türlü türlü hayaller kurdum ve olmasını her şeyden çok istedim. İstemese miydim ? Belki çok seviyordum belki çok değer veriyordum. Belki değil çok. Çok seviyordum çok özlüyordum çok güveniyordum. Çok çok çok ! Hepsi çok. Sen bende çoksun, ben sende yok…

Sonunda yoruldum. Yanlış anlama ama. Seni ya da seni sevmekten değil asla. Bir harfinden bin mana çıkarmaktan yoruldum. Bir bakışına dünyaları veripte verdiğimle kalmaktan yoruldum.Ve bırakıyorum. Çünkü; hep bir şeyler eksik hep bir şeyler fazla. Çünkü; sen bende eksiksin, ben sende fazla…

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Adsız

Yine bir akşam, yine sensiz, yine sessiz..Evet sen yoksun hayatımda olmanda gereksiz. Oldun da ne oldu sanki ? Yine dertsiz, yine tasasız..Sadece etrafıma gülücükler saçıyordum, ayaklarım yerden kesiliyordu. Hayatı daha çok seviyordum sen olduğun için. Ve beklemek yoktu. Gelmiştin..Geçte olsa gelmiştin . Sen kırık kalplerin mimarı , sen asla geri dönmeyecek gemilerin kaptanı , masallardan düşen üç elma , harflerimdeki kelime , kelimelerimdeki cümle , cümlelerimdeki eserdin.Nefeslerimi daha anlamlı alıyordum her geçen gün.Türlü türlü hayaller kurdum ve olmasını her şeyden çok istedim. İstemese miydim ? Belki çok seviyordum belki çok değer veriyordum. Belki değil çok. Çok seviyordum çok özlüyordum çok güveniyordum. Çok çok çok ! Hepsi çok. Sen bende çoksun, ben sende yok..

Ama artık yoruldum. Yanlış anlama ama. Seni yada seni sevmekten değil asla. Bir harfinden bin mana çıkarmaktan yoruldum. Bir bakışına dünyaları veripte verdiğimle kalmaktan yoruldum..Ve bırakıyorum. Çünkü; hep bir şeyler eksik hep bir şeyler fazla. Çünkü; sen bende eksiksin, ben sende fazla..

Bilinçaltından Bilince Giden Yoldan Toplananlar

I.
Yamalı kıyafetler giymiş bir adamım. Uzaktaki uzak akrabalarımdan ve yakındaki yakın dostlarımdan her gün mektuplar geliyor. Her zarfın içinden bir takvim yaprağı çıkıyor. Her takvim yaprağında ismim var. İsmim sadece takvim yapraklarında var. Yerim, yurdum yok. Biliyorum, postacı her mektubumu benden önce okuyor. Onlar mektup attıkça ister istemez yaşıyorum. Yaşamak diyorum buna, yani Titanik'e binip de Rose'a tutulmak gibi bir şey. Ben parça parça filikalarımla kendimden kaçarken, gelen mektuplar ceplerimle birlikte yamalarımı da perişan ediyor. "Yerle yeksan." yazıyor postacının sırtında.

II.
İnsan her şeyi ancak, Işıklar Şehri'nin tahtına bir gece vakti oturduğunda unutur. İnsan acıyı sadece göğe bakıp da yıldızları göremediğinde tadar. Sır karşıtı bir oluşumun oyunlarıyla gizlenen yıldızlar; oyunlarla akan, akıtılan yıldızlar... Koskoca yıldızlar akar da, o illet akmaz mı? Akar, hem de bir nehir gibi. Her yüzenini önce suya batırıp çıkartmalarla, sonra boğuk bir ölümle mühürler. Bütün sular istilacıdır, yağmacıdır. Günbatımını görmüş ya da görmemiş onun için fark etmez. Onun her yolcusu en fazla son durakta iner.

III.
"Neden?" bilinmezleri,
"Madam?" sorulmazları,
"Ben geldim." açmazları,
"Hayırlı günler teyzeciğim." çıkmazları...
Hepsini odama poster yaptım, tek tek rüya edeceğim.

5 Ağustos 2011 Cuma

Bakkaldan İki İroni Kap Gel

Zaman gösterdi ki insanlar ironi denen illeti bilmiyorlar. Sonra suç bize kalıyor. Derdimiz mi? Elbette hayır fakat; derdiniz, evet. "İroni nedir ve neden ironi?" deyu bir kaç cümle yazmak hevesinde bulundum. İroniden anlamayan nesil olmamak ve size aşina olmayan insanlarla karşılaşmamak için okuyunuz.

TDK Büyük Türkçe Sözlüğü'nde ironi "Gülmece. Söylenen sözün tersini kastederek kişiyle veya olayla alay etme. Alaysılama." anlamlarına gelmektedir.

"İroni, soğukkanlılığı neredeyse muhteşem bir anlamdır: sanat anlamının ta kendisidir, her şeyi tasvip etmektir ki bu nedenle de her şeyi inkar etmektir: günlük güneşlik, her şeyi birden kapsayan parlak bir bakıştır, yani sanat bakışıdır, yani en yüksek özgürlüğün, sükunetin ve ahlakçılıkla bunalmamış bir gerçekliğin bakışıdır. Bu, Goethe'nin bakışıydı, - o Goethe ki ironi hakkında unutulmayacak tuhaf sözü söylemiştir: 'İroni, sofraya konanları yenecek hale sokan bir tutam tuzdur." (Thomas Mann)

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Ahir Zaman Aşkları

-bende İlahi aşka ulaşmak istiyorum.

-ama önce beşeri aşktan geç!

-nasıl olacak o iş?

-ilk olarak kendine bir eş seç!

-cinsiyet fark eder mi?

-!!!

neyse kendimce güzel bir eş seçtim

cesaretimi toplayıp karşına geçtim

ama bir şey eksik gibi ya

kız yoksa ağma mı?

yok canım başkalarını görüyor da…

aman Allah'ım yoksa görünmez felan mı oldum?

o kadar uğraştım da yüzüme bile bakmadı

sevgili edinmek düşündüğümden de zormuş

bu tarafa bakacak da

beni fark edecek de

fark etmekle kalmayıp üstüne üstlük benden hoşlanacak da

bende onun benden hoşlandığını anlayıp ona teklif edeceğim de

eğer ki o da teklifimi kabul ederse sevgili olacağız da

sonra birbirimizden ayrı düşeceğiz de

aşk acısı çekeceğiz de

sonra da ben aşkın mertebelerinde yükseleceğim…

hele bir de sevdiğin popülerse de’ler da’lar bitmez

zamane aşkları dedim ya azizim beş para etmez

ömrü de çok kısadır, bir ay ya gider ya da gitmez

devran bozulmuş bi kere düzeltme gücümüz yetmez

beşeri aşkı yaşamadan neden sana ulaşamam ey Yaradan?

yoksa, önce anlamalı mıyım aşkın kalpte açacağı yaradan?

üstadım şu ahir zaman da,

ya seni ilahi aşka ulaştıracak beşeri bulmak için uğraş, ter dök, ya da ne biliyim ayak yoluna git de bi su dök…

-bende İlahi aşka ulaşmak istiyorum.

-ama önce beşeri aşktan geç!

-nasıl olacak o iş?

-ilk olarak kendine bir eş seç!

-cinsiyet fark eder mi?

-!!!

neyse kendimce güzel bir eş seçtim

cesaretimi toplayıp karşına geçtim

ama bir şey eksik gibi ya

kız yoksa ağma mı?

yok canım başkalarını görüyor da…

hadi be yoksa görünmez felan mı oldum?

o kadar uğraştım da yüzüme bile bakmadı

sevgili edinmek düşündüğümden de zormuş

bu tarafa bakacak da

beni fark edecek de

fark etmekle kalmayıp üstüne üstlük benden hoşlanacak da

bende onun benden hoşlandığını anlayıp ona teklif edeceğim de

eğer ki o da teklifimi kabul ederse sevgili olacağız da

sonra birbirimizden ayrı düşeceğiz de

aşk acısı çekeceğiz de

sonra da ben aşkın mertebelerinde yükseleceğim…

hele bir de sevdiğin popülerse de’ler da’lar bitmez

zamane aşkları dedim ya azizim beş para etmez

ömrü de çok kısadır, bir ay ya gider ya da gitmez

devran bozulmuş bi kere düzeltme gücümüz yetmez

beşeri aşkı yaşamadan neden sana ulaşamam ey Yaradan?

yoksa, önce anlamalı mıyım aşkın kalpte açacağı yaradan?

üstadım şu ahir zaman da,

ya seni ilahi aşka ulaştıracak beşeri bulmak için uğraş, ter dök, ya da ne biliyim ayak yoluna git de bi su dök…

Sürur-u Firari

başın hicretini ayaklar eder
ben yürürüm
ve topuklarımda acziyet biter


gökyüzü duvarın ardına saklanır
kaldırım taşları süslenir
kiraz ağacını kaçırır bir kuş
bulutlar heyecanlanır
göz göze geldikçe
donarlar
güneş kulağıma fısıldar
bağırsam ki duyulmaz
rüzgar bir kulağımdan girer
bir kulağımdan çıkar


bilek güreşleri yapılır tel tel
buhar postaları yerini bulur
sahteler sahtelenir
kişiler kişilenir


ben yine üflerim kanımla beraber
karıncalar bu mevsimde vahşidir
ben yürürüm
topuklarımda mazlum sesleri.


[28/06/2011]

26 Temmuz 2011 Salı

Vakti Gelince

Günler yaprak yaprak dökülüyor hayat ağacımızdan.Gerçekten geçerken anlıyor insan zamanın değerini. Mevsimler değişiyor boyuna…Tabiatı nakış nakış dokuyor bahar nakkaşı.

Güzel şeyler güzel insanların ruhlarını tazeliyor.İhtiyarlar ellerindeki tespihlerle kalan zamanlarını eziyor.Geceyle gündüzün amansız takibi devam ederken , kimi geceye kimi gündüze tutunmaya çalışıyor insanların.Kalemler ahenkle kayıyor beyaz sayfaların üzerinde.Uyumsuzluk üstü bir uyum yaratıyor zıtlıklar.Az su çok ateşi kışkırtıyor.Birine duyduğu nefretle bir diğerine duyduğu sevgiyi perçinliyor insanlar. Balıkçılar yağmura karşı dua ederken , çiftçiler yağmur için dua ediyor…Bunca hareketlilik arasında insan vaktinin nasıl geçtiğini anlayamıyor.

Vakit dolunca gitmek gerekiyor.İstenilmese de… Hazırlıksız olsakta… Gitmek gerekiyor. Gitmeden önce hiç keşke demeden , doyasıya yaşamalı insan. Tutunabilmeli hayata. Hayatının merkezinde kendi olmalı . Şayet 'Masallar güzeldir eğer kahramanı sensen' …

24 Temmuz 2011 Pazar

Şey

I.
Ettiğim dualar kabul olsa ne güzel olur,
Ettiğim dualar kabul olsa pek güzel olur,
Ettiğim dualar kabul olsa hep güzel olur.
Egoist kalmak istemiyorum.

II.
"-Çay iç."
Çay,
Sabah kadar uzak,
Güneş kadar yakın.
Çay, hiç...

III.
Kalplerimize
Kibrit, kağıt, çıra ve ispirto doldurmalıyız.
Ateşi yeniden bulmalıyız.

Madem Ki..

Madem ki kelimeler bir bir çıkmaya başlayacak gönülden
Vaktidir benim içinde içini dökmenin...

Ben kimim neyim nerden geldim ne sizin ne de benim fikrim yok,Olmasında kim olduğumuzun önemi yok.İnsanlar etiketlerle isimlerle bir yerlere gelirler çok şükür benim öyle bir egom yok.Edebiyata olan tutkum -Necip Fazıl Kısakürek- okurluğumdan gelir yazacağım eserler ondan birer kopya olabilir. Onun erdiği duyguları derinden hissetmek insana geleceğe doğru yön çizdirir.Hayatta sert adımlar attım Üstad'ın konuşmalarını dinledikten sonra.Benim için tek idol o olmuştur hep.

İlk yazım fikrim ve ideolojim hakkında bilgiler ile olsun istedim.
Satırlarımı Üstad'ım dediğim şahsın bir eserinin ufak bir kısmıyla bitirmeyi isterim..

Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
Sen bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, Sonsuza varmak...

Necip Olgun*

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Madem ki..

Madem ki kelimeler bir bir çıkmaya başlayacak gönülden
Vaktidir benim içinde içini dökmenin...Ben kimim neyim nerden geldim ne sizin ne de benim fikrim yok,Olmasında kim olduğumuzun önemi yok.İnsanlar etiketlerle isimlerle bir yerlere gelirler çok şükür benim öyle bir egom yok.Edebiyata olan tutkum -Necip Fazıl Kısakürek- okurluğumdan gelir yazacağım eserler ondan birer kopya olabilir. Onun erdiği duyguları derinden hissetmek insana geleceğe doğru yön çizdirir.Hayatta sert adımlar attım Üstad'ın konuşmalarını dinledikten sonra.Benim için tek idol o olmuştur hep. İlk yazım fikrim ve ideolojim hakkında bilgiler ile olsun istedim.
Satırlarımı Üstad'ım dediğim şahsın bir eserinin ufak bir kısmıyla bitirmeyi isterim..

Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
Sen bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, Sonsuza varmak...

BAŞLANGIÇ

Karanlık zifiriye dönüşmedi daha , dal tomurcuğa vurmadı yüzünü , güneş ışıklarını salmadı , kelimeler cümle olmadı…Bekliyorlardı doğru zamanda başlamayı.

Başlamak istiyor insan , bazen beceremiyor tekrar tekrar deniyor.Başlangıçlar nihayete açılan bir perde.Bilmeliydik dağlara düşen ilk karın kopacak çığlara sessiz birer çağrı olduğunu , toprağa düşen çiçeklerin güneşe gülümseyen birer yanı olduğunu ve bilmeliydik başlamayı da durmayı da…Bir yerden sonra tekdüzeleşiyor hayat . Aynı ritim kulaklarda , tekrarlanır nakarat . Etrafımıza bakmıyoruz. İçimizdeki sessizlikler çevremizdeki sesleri eziyor.Alışkanlıklar gölgemizin gölgesi. Arzularımız hiç bitmiyor.Hep bir azımsama ' Az’ım... Azımsanıyorum...Azım sanıyorum! ' tamamlanamamışlık hissi. Damla suya kanıyor , insan uzağa . Uzaklaştıkça yakınlaşıyor uzak.Yok oldukça var oluyor hiçlik. Farklı farklı gayeler .Bu alışkanlıklar,arzular,gayeler arasında asıl sonsuz olan yegane gücü nasıl görmezden geliriz ?

A gönül ! Mecnun misali Leyla’nın zülfüne hemen gönül bağlama. Çünkü seni aşk çöllerinde gezdirip duran Leyla değil, Mevlâ’dır hep.

Dizelerinde temayüz eden gerçek aşk. Beşeri aşkın aksine kalıcıdır. Sonsuzluk kadar derin. Mevlana değil miydi ilahi aşkı Şems’in gözlerinde gören ? Umuyorum ki bizler de ilahi aşkı görüp derinliğini anlayacağız. Giriştiğimiz her işte O'nu (c.c) anımsayacağız. Bu işe başlamanın heyecanı bir yandan , ruhiyatımıza bir nebze olsun huzur katabilmek için buradayız.Hepimize hayırlı olsun.

Bunlar Böyle Davalar

İffet bacı gelişti o artık çok sosyal,
Din kuralları da mı çiğnenmek için?
Hak hukuk neymiş ki önüne düşeni al.
Siz içmezdiniz ama bu seferlik için.


Bunlar hep anlamadığım davalar...


Eşitlik ayağına çakallar yükseliyor,
Zevkleriniz ve renkleriniz çok tartışılmaz,
Eskiye göre iyi fakat zulmet yayılıyor,
Fikriniz yok ya, varsa da anlaşılmaz.


İki gün kanka ol sonrasına bakarız,
Tavizin tavizlerini getirdi bak kardeş!
Şeytani sebeplere aklımızı satarız,
İnsanlığı derine gömün eş ha eş!


Kahkaha sirenlerini çaldığın gaflet anları,
Bana kalsa yerin dibine de girebilirsin,
Sen dinle bak bu çalanlar kilise çanları,
Durduğunun bundan farkı yoktur, bilirsin.


İnsan doğarken saf, ille aile ille edep,
Bakarsan bu bir zincirdir kır ya da yok et,
Bu çarşıyı iyi bil ki çürüktür sattığı hep,
Ölüm var ölüm, en doğal afet!


Bunlar hiç anlamadığım davalar...


[22/01/2011]

22 Temmuz 2011 Cuma

Herkese Merhaba

Bu bir tanışma metni olsun isterim..

Necip Olgun ismimle yazacağım buradan.. Zile İMKB Anadolu Öğretmen Lisesinde 10.Sınıf Öğrencisiyim..

İstasyona 5, 4, 3, 2, 1, Kayıt!


Yirmi iki temmuz iki bin on bir, resmen açıldık.